Elif Şafak'ın Ekim 2009 TimeOut İstanbul'daki söyleşisinden yazmak ile ilgili parçalar. Kim demiş planını yapmadan kurgusu güzel roman yazılamaz diye?
- Her yazar okunmak ister, yazdıklarının beğenilmesini ister. Aksini söyleyenlere pek inanmıyorum. Ancak beğenilme kaygısı kitap çıktıktan sonra meşru bir kaygı. Eğer yazarken "Eyvah, bunu böyle yazsam severler mi?" dersek hikayenin samimiyeti zedelenir. Bu benim için önemli bir kriter. Kendimi hikyenin akışına, karakterlerime teslim ediyorum. Onlar kukla değil, canlı."
- Romana başlarken ne yazacağımı bilmem, bilmek de istemem. İsterim ki hikaye yazıldıkça gelişsin, kendi kendini yoğursun. Kahramanlar anlatırlar bana ne yöne gitmek istediklerini. Romanlarım yazarken beni de şaşırtır. Romancılık benim için sadece akıl işi değil ki aşk işi. Aşkı önceden tartmak mümkün mü?
26 Ekim 2009 Pazartesi
20 Ekim 2009 Salı
Yazı hem yaratma hem de düşünme disiplinidir
Yine Murathan Mungan'dan, pek severim kendisini, bu aralar da onun kitaplarını okuyorum hep. Tesdüfen de bu aralar okuduğum yazılarının çoğunda "yazmak"tan bahsediyor.
Yazılar boyunca insan yalnızca düşündüklerini yazmaz, aynı zamanda yazarken düşünür. Yalnızca aklımıza gelen şeyleri oturup yazmayız, birçok şey, yazmak için oturduğumuzda aklımıza gelir. Çünkü yazı, üzerinde düşündüğümüz konunun bizi kuşatmasına izin vererek bizi derinleştirir. Yazarken yalnızca düşüncelerimiz olgunlaşıp gelişmezi aynı zamanda yazı tekniğimiz de gelişir, anlatım biçimlerimiz çeşitlenip zenginleştikçe daha iyi yazmayı öğreniriz.
Yazı yazmayı sürekli bir eyleme ve disipline dönüştürdükçe, hem düşündüklerimizi ifade etmede, hem yeni düşünceler üretmede yetkinleşiriz. Yazı yalnızca bir yaratma disiplini değil, aynı zamanda bir düşünme disiplinidir de...
Gönderen zillosh zaman: 11:07 0 yorum
Etiketler: yazarların yazma alışkanlıkları
15 Ekim 2009 Perşembe
Önemli olan içerik değil, işleniş ve üsluptur!
Murathan Mungan'ın iki ayrı yazısından parçalar:
Geleneksel malzemeden yararlanmak çoğu kez "kolaycılık" sanılır ve bu tür suçlamalarla karalanır. Kuşkusuz bir malzeme "kolaycı" biçimlerde kullanıldığı gibi, kolaycı olmayan biçimlerde de yeniden üretilebilir. Bütünüyle bir yaklaşım, bir yönlem ve işleyiş sorunudur bu. Gelenekselden yaralanmak ya da geleneksel malzemeyi kullanmak sanıldığı kadar kolay değildir. Tam tersine gelenksel malzemeyle ilişki kurmak, yerine göre yenilikçi ya da öncü bir şey yapmaktan daha büyük sorumluluklar içerir.
*****
Başından türlü-çeşitli maceralar geçmemiş, içinde renkli çarpıcı kişilerin yer almadığı, fırtınasız, sakin, düşük kadrolu, dar bütçeli, sıradan, gündelik, renksiz, hatta bomboş bir hayattan da roman çıkartılabilir. Cevher hayatta değil romancıdadır. Tanık olduğunuz ya da dinlediğinizde size hiç ilginç gelmeyen sıradan bir hayattan yola çıkan iyi bir romancı, herkes tarafından ilgiyle okunabilecek bir roman yazabilir.
Gönderen zillosh zaman: 14:08 0 yorum
Etiketler: yazarların yazma alışkanlıkları
11 Ekim 2009 Pazar
yazıdaki "mimari bütünlük"
Bence "dramatik bütünlük" bir mimari yapı ölçüsüdür.
Dramatik yazın sanatında -öykü,roman, oyun, senaryo- bir gereklilik olarak "dramatik yapı"dan söz ettiğimiz anda bir mimari önkoşuldan da söz ediyoruz demektir.
Yazınsal yapıtın da üzerinde yükseldiği bir zemini, katları, bölmeleri, kendini ayakta tutan iskeleti ve bütünlenip tamamlandığı bir çatısı vardır. Okurda tamamlanmışlık, bütünlük ve doygunluk yaratan şey, yapıtın kendi mimarisini kat etmesidir.
Yazılı ya da sözlü söyleşilerimin çoğunda, kendimle ve yapıtlarımla ilgili soruları yanıtlarken yazarlığımda güttüğüm "mimari bütünlük" kaygısından sıklıkla söz ederim. Her yapıtın kendi içinde sahip olması gereken mimari bütünlüğün yanı sıra, farklı tarihlerde yazılan şiirler ya da öyküler kitaplaştırılırken de, gene bir bağlam etrafında bir mimari bütünlük göz ettiğimi söylerim.
Yazarı tarafından amaçlanmış olsun ya da olmasın, her yapıtın kendi içinde göz ettiği çıplak gözle görülemeyen bir teknik çizim vardır. Yazar tarafından özel olarak amaçlandığı durumlar dışında teknik çizimin çıplak gözle görülebilir olması, o yazarın hünersizliğine işaret eder. Yazın söz konusu olunca, metnin teknik projesi, bütün içinde kendini eritebilmeli, malzemeyle karışıp hemhal* olabilmelidir.
Yalnızca klasik yazın örnekleri için değil, öncü ve deneysel metinler için bile sağlam bir dil duygusu kadar güçlü bir "mimari duygu" da gerekir.
MURATHAN MUNGAN
XXI dergisi Mayıs- Haziran 2000 sayısındaki "Mimarın Gözleri" isimli yazıdan
* "hemhal": bütünleşmek, birliktelik özelliği göstermek
Gönderen zillosh zaman: 06:39 0 yorum
Etiketler: yazarların yazma alışkanlıkları
6 Temmuz 2009 Pazartesi
Sonuç olarak biz gazeteciyiz ve dinlenme aralarında bile, bizim için takip edilecek, eleştirilecek, incelenecek, yorumlanacak bir şeyler olduğunu unutamayız. (Donatella Piatti)
Bendeniz uzun yıllardan beri profesyonel deformasyon dedikleri meslek hastalığından mustaribim: "Off the record" diye not düşülmeyen bütün yazılı belgeleri açıklarım. Gazetecilik alışkanlığı işte.
(Mine G. Kırıkkanat)
Gönderen zillosh zaman: 10:34 0 yorum
Etiketler: Gazeteci alışkanlıkları
5 Temmuz 2009 Pazar
Yazarlardan yazarlık tüyoları - 3
Tuna Kiremitçi
Yeteneğinizden ne kadar şüphe duyarsanız, iyi bir eser ortaya koyma şansınız o oranda artıyor.
İlk romanıma bütün sıkıntılarımın tavan yaptığı bir gecede başladım. 17 yaşındaydım ve yazmaya başlamadan yarım saat önce onu yazacağımı bilmiyordum. Sadece hayatıma yeni bir pencere açma ihtiyacı hissediyordum. Eskiden de roman yazmak gibi bir düşünem vardı; ama kendimi hazır hissetmiyordum. Kendimi hiçbir zaman hiçbir şeye hazır hissetmeyeceğim ben, dedim. Oturup bir sayfa yazayım, beğenmezsem devam etmem, dedim. O ilk sayfayı yazmam, yazarlık kariyerimin dönüm noktasıdır diyebilirim.
Ben saf yetenek diye bir şey olduğuna inanmıyorum açıkçası.Eluard'ın sevdiğim bir sözü var: "İlk dize Tanrı'dan gelir, geri kalanı ise matematik ve çalışmadır." Yani Tanrı'dan gelen o ilk dizeyi ortaya çıkarabilmek herhalde yetenekle ilgili bir şey. Açıklanamaz. Ama geri kalanı insanın kendisini organize edip çalışmasına dayanıyor bence.
Yeteneği - ki ben yaratıcılık demeyi tercih ederim- ölçmenin bir birimi yok. Onu gördüğünüz zaman anlayabiliyorsunuz sadece. Bir şeyle karşılaşıyorsunuz ve o güne kadar bildiklerinizin hiçbirine benzemiyor. Bunu ortaya çıkaran şey yetenek bence, yani yaratıcı dürtü. Fakat bu yola giden adresi kimse bir diğeri için gösteremez.
Çalışma, deneyim ve birikim denilen şeyler matematiğini oluşturuyor bu işin. Ne kadar çok üretirseniz o kadar çok yanlış yapıyorsunuz ve o yanlışlara bakarak ders çıkartıyorsunuz.
Her gün çalışıyorum ama her gün çok iyi sonuç aldığımı söyleyemem. İkişer sayfa yazdığım zaman kendimi çok iyi hissediyorum. Bilgisayarda 14 punto New York Times karakteri ile yazıyorum.
Ne yazacağımı pek düşünmem. Oturup yazmaya başlarım. Ne yazacağımı düşünürsem asla oturup yazamam çünkü.
Yazarken insanın zevk alması gerekir. Burada püf nokta şu: Bir evi yapan mimar keyif alırsa o evin içinde yaşayan insanlar da keyif alırlar. Benim okumaktan hoşlanacağım kitaplar yazmaya çalışıyorum. Bir kitabı bitirdikten sonra kendime şunu sorarım: Bunu başkası yazmış olsa okumak benim hoşuma gider mi?
Bir yazar adayı ne zaman vazgeçmeli? Kaçıncı reddedilişte? Beatles bile plaklarını bastırmadan önce defalarca reddedilmiş bir grup.
Hangi yayınevlerinin ne tür kitaplarla ilgilendiğini belirleyip, dosyaları doğru adrese yollamak ise sonuca gitmek açısından çok önemli bir öncelik.
Gönderen zillosh zaman: 12:43 0 yorum
Etiketler: yazar adaylarına öğütler, yazarların yazma alışkanlıkları
Yazarlardan yazarlık tüyoları - 2
Ahmet Ümit'ten sonra bu sefer de Ayşe Kulin'den en ilgimi çekenler...
Gazetelik serüvenim oldukça hazindir. Ben kadrolu olarak Güneş ve Dünya gazetelerinde, pek çok dergide çalıştım. Cumhuriyet gazetesi için çeşitli röportajlar yaptım ve sanat sayfalarına yazılar yazdım. Konuştuğum kimselerin cümlelerinin sonunu başını atlayıp, ortalarını manşetlere taşıyamadığım, maksatlarını aşan cümleleri konu başlığı yapamadığım ve kimsenin üzerine gidemediğim için son derece kötü bir gazetecilik örneği sergiledim.
Biyografiler dışında öykünün sonunu bilmeden çıkarım yola. Öykü ya da roman karakterleri bana kendi serüvenlerini dikte ederler.
İyi cümleler kullanmanız gerekir. İyi cümle, derli toplu, kısa ve anlaşılırdır. Tık diye ne demek istediğini anlatır. İyi bir metin de ancak iyi cümlelerden oluşur.
Yayıncı bulabilmek için 25 yıl beklemiş biri olarak, genç yazarlara tavsiyelerde bulunmaya ehil değilim. Sadece iyi bir gözlemci olmalarını ve çok okumalarını önerebilirim.
Gönderen zillosh zaman: 06:26 0 yorum
Etiketler: yazar adaylarına öğütler, yazarların yazma alışkanlıkları